TÜRK ADI TARİHÇESİ VE ESKİ TÜRKLER
MS 1. yy’da Romalı tarihçiler
Pomponius Mela ve 2. yy’da Yaşlı Plinius Azak Denizi kıyısında yaşayan Turcae/
Tyrcae isimli kavimden söz ederler. Türk adının bugünkü şekliyle geçtiği ilk
belgeler 2. yüzyıldadır. Çin’de ise bugünkü şekliyle geçtiği ilk belgeler
550 yılı itibariyledir. Daha önce mö. 2. yüzyılda Tüe-çi- Tüe-ki gibi farklı
biçimleri de görülmüştür. Türklerin Türk adını yazdıkları mevcut belgeler
ise Orhun Abideleri(Milattan sonra 8. yüzyıl) dir. Türkler yazılı belgelerle
ortaya çıkmıştır denemez. Asıl merak konusu olan topluluk olarak bir araya
geldikleri zamandır.
6-8 yy. larda yazılı belgelerle
herkese ayan olan Türkler öteden beri Altay bölgesinde yaşıyordu. Bugün
Moğolistan-Çin-Kazakistan-Rusya ile çevrelenen bölgede bugünkü birçok kavim
ortak bir yaşam sürüyordu. Altay Teorisi’ne göre Milattan önce 5.000 yılı
civarında Altay Dağları çevresinde bugün “Altayca” diye adlandırılan bir
dil konuşulmaktaydı. Sonraları Türk, Moğol, Tunguz, Mançu diye bilinen uluslar
“Altay” kültürü olarak beraber yaşamaktaydı. Kore ve Japon dillerini de Altay
ailesine dahil edenler vardır. Böylelikle Asya’nın ortasından doğusuna bir
akrabalık oluşur.
7000 yıl önce göçer hayatı
sürülmekteydi. Yemek nereye gidiyorsa insanlar da oraya gidiyordu. Avcı-
toplayıcı bir yaşam sürülüyordu. Orta çağa kadar tarım toplumuna geçilmemesinin
birçok sebebi vardır. Öncelikle tarıma uygun arazi azdır. Stepler sıcaklık
farkının çok fazla olduğu yarı kurak- bir iklime sahiptir. Ayrıca sürekli
hareket halindeki göçer topluluklar birbiri için de tehlike oluşturmaktadır.
Bir yerde kalmak, tehlike altında olmak demektir.
Milattan önce 5000 yılı civarında
“at”ın evcilleştirilmesiyle güvenlik endişesi en üst düzeye çıkmıştır. Bir
yerde yerleşmeye çalışmak atlıların yağmaları ile sonuçlanacaktır. Üzenginin de
icadıyla Orta Asya’nın atlı okçuları bütün Asya için tehlike olmuştur. Sürekli
kargaşa ortamı, arazinin uygunsuzluğu, kültür birikimine izin vermeyen doğa ile
ve kavimlerle savaş durumu binlerce yıl göçebe kalınmasıyla sonuçlanmıştır.
Steplerdeki geniş çayırların hayvancılığa müsait olması da unutulmamalıdır. Bir
sene bekleyip tahıl hasat etmek, bu sıradaki binlerce akıncı ile uğraşmak
yerine uçsuz bucaksız çayırlarda hayvan otlatmak ve tehlike görüldüğünde
güvenli bir yere geçebilmek tercih edilmiştir.
MÖ. 10.000 civarında evcilleştirilen
koyun, keçi, sığır gibi hayvanlardan gıda, iş gücü, taşımacılık ihtiyacını
gideren insanlar yaşam standardı konusunda pek kaygılı değillerdi. 1000’li
yıllara kadar, iyi bir yaşamdansa, en azından yaşayabilmek önemliydi. Hayatta
kalmak hayatı iyileştirmeden önce geliyordu. Sürekli çatışma ortamının
getirdiği bazı nitelikler de vardır. Şehirli evcimen topluluklara karşı müthiş
bir üstünlük edinilmiştir. Duvarlar ve savaş makineleri ile durdurulmaya
çalışılan step savaşçılarına tek çare kendi akrabalarıdır. Nitekim Çin, Türk
savaşçılara karşı diğer Türk kavimlerini kullanıyordu. Çünkü elinde ok atan
ayağıyla da o zamanın süper gücü olan atı kontrol eden savaşçıya başka çare
yoktu. Çinli piyade daha etrafına bakamadan ölüyordu. Sürekli hareket halindeki
okçu atlılar için piyadeler ancak hedef tahtası olmaktaydı.
Halk arasında bilgi paylaşımı ve
kültür oluşturma adına sözlü ürünler çok gelişmişti. Yazamasalar da sürekli
konuşarak bazı ürünleri nesilden nesile aktarmışlardır. Dünyanın en hacimli ve
en yoğun destanları Türk kaynaklıdır. Dilin konuşmadaki önemi diğer dillere
göre artmıştır. Akıcı ve anlaşılır bir yapı doğal olarak gelişmiştir. Denebilir
ki: Türkçe konuşma eylemine bağlanmış savaşçıların dilidir. Türklerin dini
hayatı ise aynen dili gibidir. Sade ve açıktır, bozkır hayatına uygundur.
Başlangıçta kurt, ayı, dağ ve diğer canlı- doğal unsurları “ata” olarak
belirleyen ve birçok “mit” oluşturan Türkler nihayetinde “Tengricilik” diye
adlandırılan bir inanca sahip oldular. İlk Türkçe yazılı belgelerden
itibaren görülen bu dine göre: yalnızca bir tanrı vardır, tanrı doğanın
arkasındaki güçtür, tanrının çevresinde iyi ve kötü ruhlar vardır, tüm dinler
tanrıdandır ve doğruyu yalnızca tanrı bilir.
Bugün hala yaşayan kırk banyosu, kırk
çıkarma geleneği, kurşun dökme, çaput bağlama, ata- dede geleneği, nazar gibi
inançlar kök tengricilik ve ötesine dayanır. Yeterince çoğalınca batıya göçen
Orta Asya kavimleri 4. yy. daki kavimler göçünü başlatmıştır. İskit ve Hun
adlarıyla Avrupanın içlerinde bugün de yaşayan topluluklar oluşturmuşlardır.
Güneye gidenler Hindistan ve İran’da Türk devletleri kurmuştur. 10.yy itibariyle
Kafkasya ve Hazar’ın güneyinden Anadolu ve Afrika’ya girilmiş buralarda da
savaşçı imparatorluklar kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nin kurucu unsuru olan
Osmanoğulları bugünkü Türkmenistan havalisinden gelen Oğuz boylarından biriydi.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde boy ayrımı gözetmeksizin birçok halk ve milletten
insanlar yaşamaktadır. Bunların içine Hititler, Yunanlıar, Romalılar, Araplar,
Türkler, Kürtler, Kafkasyalılar, Asyalılar, Avrupalılar, dünyalılar da dahildir.
0 yorum:
Yorum Gönder